ŞİİRLERİN DİLİNDEN!

ARŞ-U KÜRŞ-Ü KALEM

Arş-u kürş-ü kalem almadan düzler
Ab-ı rahmet demdiğini gördün mü
Otuz altı yılda bir kuzu kuzlar
O kuzunun emdiğini gördün mü

Aliyar Aliyar hodam Aliyar
Alem bilir benim gönlümde sen var

Atam doğuncağız ben verdim adın
Anamın kız iken çok emdim sütün
Yüz dördün hangisi bu ilm-ü ledün
Gökten yere indiğini gördün mü

Aliyar Aliyar hodam Aliyar
Alem bilir benim gönlümde sen var

Anda bir hayvan var şeylerden yemez
Turâbi sırrını kimseye demez
Bu canlı camide (yahu) kim kıldı namaz
Selâ verip döndüğünü gördün mü



DOSTLAR BENİ HATIRLASIN...


Ben giderim adım kalır 
Dostlar beni hatırlasın.. 
Düğün olur bayram gelir 
Dostlar beni hatırlasın..

Can kafeste durmaz uçar 
Dünya bir han konan göçer 
Ay dolanır yıllar gecer 
Dostlar beni hatırlasın..

Can bedenden ayrılacak 
Tütmez baca yanmaz ocak 
Selam olsun kucak kucak 
Dostlar beni hatırlasın..

Ne gelsemdi ne giderdim 
Günden güne arttı derdim 
Garip kalır yerim yurdum 
Dostlar beni hatırlasın..

Açar solar türlü çiçek 
Kimler gülmüş kim gülecek 
Murad yalan ölüm gerçek 
Dostlar beni hatırlasın..

Gün ikindi akşam olur 
Gör ki başa neler gelir 
Veysel gider adı kalır 
Dostlar beni hatırlasın.

Aşık Veysel Şatıroğlu


YERYÜZÜ AŞKIN YÜZÜ OLUNCAYA DEK...

Aşksız ve paramparçaydı yaşam
bir inancın yüceliğinde buldum seni
bir kavganın güzelliğinde sevdim.
bitmedi daha sürüyor o kavga 
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!

Aşk demişti yaşamın bütün ustaları
aşk ile sevmek bir güzelliği
ve dövüşebilmek o güzellik uğruna.
işte yüzünde badem çiçekleri
saçlarında gülen toprak ve ilkbahar.
senmisin seni sevdiğim o kavga,
sen o kavganın güzelliğimisin yoksa...

Bir inancın yüceliğinde buldum seni
bir kavganın güzelliğinde sevdim.
bin kez budadılar körpe dallarımızı
bin kez kırdılar.
yine çiçekteyiz işte yine mey



ACININ RENGİ...

.ey acılara tat veren güzellik
Yüreğimize hoşgeldin
Geldin de
Çiçekli dallara döndürdün öfkemizi
Artık ister dolu yağsın ömrümüze
İsterse kar
Biz ki bildikten sonra sevmeyi
Bütün sabahlar
Acı renginde olsa ne çıkar

Adnan Yücel


SESLENİŞ...

Dağ gibi karayağız birer delikanlıydık. 
Babamız, sırtında yük taşıyarak getirirdi aşımızı, ekmeğimizi.
Arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken
bizler bir mum ışığında bitirdik kitaplarımızı.
Kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini
yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya.
Ecelsiz öldürüldük.
Dövüldük, vurulduk, asıldık.
Vurulduk ey halkım, unutma bizi...
Yoksulluğun bükemediği bileklerimize çelik kelepçeler takıldı.
İşkence hücrelerinde sabahladık kaç kez.
İsteseydik, diplomalarımızı, mor binlikler getiren
birer senet gibi kullanırdık. Mimardık, mühendistik, doktorduk, avukattık. 
Yazlık kışlık katlarımız, arabalarımız olurdu.
Yüreğimiz, işçiyle birlikte attı.
Yaşamımızın en güzel yıllarını birer taze çiçek gibi verdik topluma.
Bizleri yok etmek istediler hep.
Öldürüldük ey halkım, unutma bizi...
Fidan gibi genç kızlardık.
Hayat, şakırdayan bir şelale gibi akardı gözbebeklerimizden. Yirmi yaşında, yirmi bir yaşında, yirmi iki yaşında, işkencecilerin acımasız ellerine terk edildik.
Direndik küçücük yüreğimizle, direndik genç kızlık gururumuzla.
Tükürülesi suratlarına karşı bahar çiçekleri gibi, 
taptaze inançlarımızı fırlattık boş birer eldiven gibi.
Utanmadılar insanlıklarından, utanmadılar erkekliklerinden.
Hücrelere atıldık ey halkım, unutma bizi...
Ölümcül hastaydık.
Bağırsaklarımız düğümlenmişti.
Hipokrat yemini etmiş doktor kimlikli işkencecilerin
elinde öldürüldük acınmaksızın.
Gelinliklerimizin ütüsü bozulmamıştı daha.
Cezaevlerine kilitlenmiş kocalarımızın taptaze duygularına, birer mezar taşı gibi savrulduk.
Vicdan sustu. Hukuk sustu. İnsanlık sustu.
Göz göre göre öldürüldük ey halkım, unutma bizi...
Kanserdik. Ölüm, her gün bir sinsi yılan gibi dolaşıyordu derilerimizde.
Uydurma davalarla kapattılar hücrelere.
Hastaydık. Yurtdışına gitseydik kurtulurduk belki.
Bir buçuk yaşımızdaki kızlarımızı öksüz bırakmazdık.
Önce, kolumuzu, omuz başından
keserek, yurtseverlik borcumuzun diyeti olarak
fırlattık attık önlerine.
Sonra da, otuz iki yaşında bırakıp gittik bu dünyayı, ecelsiz.
Öldürüldük ey halkım, unutma bizi...
Giresun’daki yoksul köylüler, sizin için öldük.
Ege’deki tütün işçileri, sizin için öldük.
Doğu’daki topraksız köylüler, sizin için öldük. 
İstanbul’daki, Ankara’daki işçiler, sizin için öldük. 
Adana’da, paramparça elleriyle ak pamuk toplayan işçiler, siziniçin öldük.
Vurulduk, asıldık, öldürüldük ey halkım, unutma bizi...
Bağımsızlık, Mustafa Kemal’den armağandı bize.
Emperyalizmin ahtapot kollarına teslim edilen
ülkemizin bağımsızlığı için kan döktük sokaklara.
Mezar taşlarımıza basa basa, devleti yönetenler, 
gizli emirlerle başlarımızı ezmek, kanlarımızı emmek istediler. 
merikan üsleri kaldırılsın, dedik, sokak ortasında sorgusuz sualsiz vurdular.
Yirmi iki yaşlarındaydık öldürüldüğümüzde ey halkım, 
unutma bizi...
Yabancı petrol şirketlerine karşı devletimizi savunduk; komünist dediler. 
Ülkemiz bağımsız değil dedik; kelepçeyle geldiler üstümüze.
Kurtuluş Savaşı’nda emperyalizme karşı dalgalandırdığımız
bayrağımızı daha da dik tutabilmekti bütün çabamız.
Bir kez dinlemediler bizi.
Bir kez anlamak istemediler.
Vurulduk ey halkım, unutma bizi...
Henüz çocukluğumuzu bile yaşamamıştık.
Bir kadın eline değmemişti ellerimiz.
Bir sevgiliden mektup bile almamıştık daha.
Bir gece sabaha karşı, pranga vurulmuş ellerimiz ve ayaklarımızla çıkarıldık idam sehpalarına.
Herkes tanıktır ki korkmadık.
İçimiz titremedi hiç.
Mezar toprağı gibi taptaze, mezar taşı
gibi dimdik boynumuzu uzattık yağlı kementlere.
Asıldık ey halkım, unutma bizi...
Bizi öldürenler, bizi asanlar, bizi sokak ortasında
vuranlar, ağabeyimiz, babamız yaşlarındaydılar.
Ya bu düzenin kirli çarklarına ortak olmuşlardı ya da
susmuşlardı bütün olup bitenlere.
Öfkelerini bir gün bile, karşısındakilere bağırmamış insanların gözleri önünde, öldürüldük.
Hukuk adına, özgürlük adına, demokrasi adına, 
Batı uygarlığı adına, bizleri, bir şafak vakti ipe çektiler.
Korkmadan öldük ey halkım, unutma bizi...
Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım, unutma
bizi...
Bir gün sesimiz hepinizin kulaklarında yankılanacak ey
halkım, unutma bizi.
Özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz şimdi, hep
birlikteyiz ey halkım, unutma bizi, 
unutma bizi, unutma bizi... 

Uğur Mumcu


O bir devrim şehididir. O bir Mustafa Kemal askeridir. Atatürkçü, laik, demokrat, hak ve adaletten, sosyal devletten yana yılmaz savaçcıydı. Dahili düşmanlar ona tahammül etmediler. Atatürk'e ve devrimlerine nasıl düşmanlarsa devrimcilere de düşmanlık yaptılar. Bizimle aynı tabaktan yemek yediler doyunca bize düşman oldular. O büyük devrimciyi saygıyla anıyorum...

Mustafa Kemal'in Askeri // Önder Karaçay

Bu büyük bir korodur
Ürpertiyi Samsun da başlatan
Omzunun yanında omuzdur
Titreyerek bir dalgaya düşmektir
Tarihten içine akıp aleve dönüşmeyenlere zordur
Mustafa Kemal’in askeri

Bir ruh işler birinden diğerine
Gömleği ateşten insanların
Sultanahmet de Halide Edip’in haykırışıdır
Mustafa Kemal’in askeri

Ağzımızda bal gibi bir türküdür
Omzu yıldızsız askerin
Kavgadan önce Kartal da bahçıvandır
Kavgadan sonra yine Kartal da bahçıvandır
Kartallı Kazımdır o 
Mustafa Kemal’in askeri

‘Öksüz yavruları bağrıma bastım’ dizesinde
Canı yanandır
Falih Rıfkı’nın Çankaya’sının o mavi kapaklı baskısıdır
Mustafa Kemal’in askeri

Atası suikasta uğramasın diye gözleri açıktan dönen çocuktur
Türk Tarih ve Dil Kurumunu
Kendi kendine yetebilen bir ülke olabilmeyi anlamaktır
Mustafa Kemal’in askeri

Anti/emperyalist ve anti/kapitalist bir tavırdır
Sümerbank’ın ilk motoru çalıştığında
‘Efendiler, dinleyin, bu bir musikidir”
Cümlesini söyleyen dilin sesidir
Mustafa Kemal’in askeri

Her şeye sahip bir ülkeyi her şeye muhtaç hale getirmemektir
‘Her fabrika bir kaledir’ diyen o büyük dâhinin eserlerini
Yok edenlere dur hain diyebilmektir
Mustafa Kemal’in askeri

Yeni harflerdir, yeni tren garları, bira bahçeleri
Telgrafhaneler, birlikte kutlanan bayramlardır
Mustafa Kemal’in askeri

Bir yanık toprağı yeniden yurt eylemektir
Büyük kültür devrimidir, azimdir, cefadır, fedakârlıktır,
Yalnızlığı bilerek yola çıkmaktır
Mustafa Kemal’in askeri

Her şeye rağmen yurdunu terk etmemektir
Vatanı ve milleti satmamaktır, satılmamaktır
Yoldur, durmayan saattir, doru attır, emektir
Yoksul Anadolu’nun mahzun söğütleridir
İnattır, inat
Mustafa Kemal’in askeri

Köy çocuklarına enstitülerde bilim öğretmektir
Kütüphanelerde ansiklopedi, ilericiliktir, çağdaşlıktır
Aydınlıktır, 
Projeler namına eşelenmek değildir
Sorumluluktur, görevdir, muhafaza ve müdafaa mecburiyetidir
Mustafa Kemal’in askeri
 

 

  

  

 

 

 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol